Aklımdan Geçenler

 Bu yazıyı yazarken aklımdan onlarca düşünce geçiyordu. Bunlardan biri de blog yazmaya geri başlasam mı oldu -her zaman ki gibi- Her ne kadar blog yazmak, yazı yayınlamak kolay görünse de iyi bir efor harcamak gerekiyor. Ne demişler emeksiz yemek olmaz. Ne kadar da haklı bir söz. 

Sonra başka bir düşünceye odaklanmak istedim. Pandeminin başlangıcından itibaren bir belirsizlik veya bir sis bulutunun içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Belki pandemiden önce de böyleydi fakat pandemiyle beraber bu belirsizliğin belirli olmaya başladığını gözlemledim. Sürekli bugünü atlatalım, bu haftayı geçirelim sonra bakarız gibi bir tutumda olduğumu fark ettim. Günler, haftalar, aylar geçse de ne yapacağımı, ne yapmak istediğimi, ne için ne yaptığımı bilmeyen bir insan olmaya başladım. Hala da böyle devam ettiğimi gördüm ve bu beni çok korkuttu. 

Liseden beri hayalleri, hedefleri, idealleri olan ben ilk defa ne yaptığını bilmeyen bir başka Nurseda ile tanışmıştı. Bu Nurseda'nın beni büyüteceği veya geliştireceği aşikar fakat o evreye gelene kadar nasıl başa çıkacağım konusunda yönsüz hissediyorum. Belki de gökyüzünün etkilerinden bu böyledir (kesin bir yerlerde bir şeyler tutuluyor, retroda vs :D) 

Biraz oturup düşündüm, ne kadar da buna az zaman ayırdığımı fark ettim. Belirsizlikleri netleştirmek, değişime ayak uydurmak, insanların problemlerini dinlemek onlara çözüm aramak ne kadar da yormuştu beni ve benim bana olan zamanım neredeyse kalmamıştı. Oysa ki ne gerekliydi "ben zamanı" Biraz vakitle kendim için bir şey yapmadığıma karar verdim. Eskiden kendim için bir yerleri gezer, görür, yemek yapar, hobi edinir veya spor yapardım. Şimdi bunları yine yapıyorum fakat o kadar büyük telaş, acele içinde yapıyorum ki hiçbiri mutluluk, tatmin sağlamıyor. En basit örnek de bile bu yazıyı yazarken -acaba ne zaman bitecek, kendimi iyi ifade ettim mi, okuyanlar ne düşünecek- gibi unsurları düşündüm. Aslında kendim için yazmak, kendi fikirlerimi ifade etmek kadar büyük keyif yok. 

Belki de ben zamanla çok değiştim ve eski Nurseda'yı mutlu eden ögeler değişti. veya eski Nurseda'nın kendinden olan beklentisi mi farklılaştı?  Ya da -en çok üzerinde durduğum düşüncem ise- Nurseda şimdi bu farkındalıkla yaşıyor ve bu farkındalıkla yaşamaya alışkın değil. Bir nevi kabuk değiştiriyor. Kaplumbağamdan çok iyi biliyorum ki kabuk/deri değiştirmek hem yorucu fakat bir o kadar da geliştirici bir dönem. Daha güçlü daha iyi olabilmek için belki buna ihtiyaç vardır. 

Eee, bu kadar düşünmüşken biraz gelecek kaygısı yaşamamak olmaz. Eksik kalır gibi hissettim. Hemen ona da kaygılandım, üzüldüm falan. Dedim bu Türkiye, İstanbul nereye gidiyor. Kendimi ne zaman dışarı çıkınca huzurlu hissedeceğim. Ekonomiden vs. bahsetmiyorum. Huzurlu, güvende olma hissi vardır ya tam olarak onu diyorum. Ne zaman dışarı çıksam en az bir felaket senaryosu düşünmeden edemiyorum. Diyorum umarım bunlar kimsenin başına gelmez çünkü gerçekten korkunç senaryolar. Sonra da düşünüyorum başka şehre taşınmak, ülkeye yerleşmek, kıta değiştirmek çözüm mü? Neden öz toprağımızda yaşayamıyoruz, bu kadar zor mu olmalı? Belki bu da güzel günlerin habercisi. Belki umut hala var ve hala içimizde. İnanmak güzel şey, geleceğe inanmak, güzel şeylere inanmak. 

Yazıyı yazarken de hem güldüm hem ağladım. Ne biçim bir bayram ve çarşamba günü oldu vay. Dertleri tutmamak paylaşmak gerekiyor demek ki. Bir nebze olsun rahatladım gibi oldu. En azından bu yazıyı kendim için yazdım :) 

Kim bilir belki bir sonraki yazılarımda daha neşeli, gezdiğim yerleri anlatırken beni bulabiliriz.

Yorumlar